Küçük Günahlar bizi bize anlatıyor




Filmin başında Melik’i (Berke Üzrek) kapısında buluveren İsmet’in (Macit Koper) bu garip karşılaşmayı normalleştirme isteğiyle kendinden söz ettiğini görürüz. Abisinin cenazesine gitmediğini söyler İsmet; ancak abisi vicdanı olduğu için onu affetmiştir. Filmin başındaki bu günahı, “abisinin cenazesine katılmamayı” yönetmen Rıza Kıraç, yüreğinize öyle bir yer saplıyor ki ancak kısık sesle “neden?” diye soruyor, ancak şimdilik yanıt alamıyorsunuz.



Evsiz barksızın tekidir Melik. Yaşıtlarının para kazandığını, evlendiğini, çoluk çocuğa karıştığını bilir bilmesine de… Ancak Melik başka türlü biridir, o taraklarda bezi yoktur. Yer içer, gecesini bir kadınla geçirebilirse geçirir… Günübirlik bu yaşamı içersinde yarım yamalak bir işte çalışır. Patronu Nazan – Melik’e ilgi duyar – onun çok yetenekli olduğunu bilir ama vurdumduymaz hallerine anlam veremez. Bu vurdumduymaz haller yalnız peşine düşecek kadar ilgisini çeken esmer bir kıza kadar sürer.

Yalnız o kız, yani Şilan (Esra Ruşan) farklıdır. Melik’in gecelerini renklendiren kadınlara pek benzemez. Makyaj yapmaz en azından ve gösterişli şeyler de giymez, sokaktayken üzerinde hep o kahverengi montu görürüz örneğin. Peşine düşen Melik’in farkına vardığında ürker. Hayır, bu tavrı, bir kadının peşine herhangi bir erkeğin takılmasından duyulan korkulu tavırdan çok başkadır. İşin içinde başka bir giz vardır.



Şilan duvarlarında insan hakları ihlallerine dair gazete kesiklerinden muhalif olduğunu anladığımız bir gazetede çalışmaktadır. Birkaç kere polis tarafından gözaltına alınır Şilan. Bunlarda serbest kalır. Zaten dikkatlidir Şilan. Örgütle bağlantısı vardır, örgütten notlar, talimatlar alır, görüşmeler yapar. Hatta bu görüşmelerin birinde öldüğü sanılan Cafer’le de görüşür. Anlarız ki Cafer filmin merak unsurlarının başındadır ve tekrar ortaya çıkışı filmin belki de düğümünü çözecektir.

Aklında böylesi bir tutkuyu barındıran Şilan’ın genç kadın bedeninde kimin tutkusu vardır peki? Melik peşinde dolanıp dururken hiç mi ilgi duymaz? Şilan bir şaire aşıktır. Hatta şairden çok onun şiirine aşıktır. O şiirler onu anlatır çünkü. Şairi kıskanç bir arzuyla, kitapçılardan kitaplarını çalacak kadar sever. 

Film öyküsünü ilmik ilmik örerek ilerlerken kendinizi kaptırıveriyorsunuz akışa. Ve o sular, sizi Türkiye’nin hep örtmeye, gizlemeye çalıştığı öteki yüzünü gösterdiğinde bu çok bilinen, ama anlatılmayan, söz açıldığında hep susturulan öykünün bizi ne kadar yalın ve aracısız anlattığını görürüz.



Memleketin bugününe, günün yakıcı sorununa olabildiğince değinmeye çalışan filmin sonlarına doğru İsmet’i hiç affetmediği abisinin evinde, dünün küçük sorunlarını anlatırken buluruz. Gözyaşlarına egemen olamayan İsmet’in  (Macit Koper’in buradaki oyunculuğu gerçekten olağanüstü) aslında o küçük sorunların hesaplaşmasını ancak şimdi – iş işten geçtikten sonra – yapmaya çalıştığına tanıklık ederiz. Dünün solcusu, bugünün entelektüeli, şair İsmet, tam darbe arifesinde bir ihbarla gözaltına alınmış ve işler çetrefilleşmiştir. İşte o küçük günahların İsmet’in vicdanında ufak ufak boy atıp nasıl vicdanlara sığamayacak kadar büyük günahlara, kangren olmuş yaralara dönüştüğünü ve İsmet özelinde vicdan muhasebesi yaptırılanın aslında bizzat kendimiz olduğunu acıyla fark ederiz.