Yılanların şahı (Şahmeran)



           Üniversitede halk edebiyatı derslerinden ayrı bir keyif alırdım. Anlatılanların kafamda masalsı bir dünya yaratmasının yanı sıra değerli hocamız Hasan Özdemir’in katkılarını da anmam gerek. Onun haberi olmasa da akademik çalışmalarını derslerden bağımsız olarak zaman zaman araştırırdım. “Geleneksel Kültürümüzde Şahmeran” adlı bildirisi akademik çalışmalarının en bilinenlerdendi.

Hasan Özdemir’in bilincimde uyandırdığı Şahmeran imgesi o denli etkiliydi ki kafamda dolanır duran bana özel Şahmeran kurguları bile vardı. Elbette bilirdim Şahmeran’ın belinden aşağısı yılan, yukarısı insan, hiç yaşlanmayan, iyi huylu bir canlı, sözcük anlamına eş olarak yılanların şahı olduğunu. “Belki bir gün Şahmeran’la ilgili bir öykü de yazarsın.” Bu efsanevi varlık kafamda dönüp dururken hocanın sınıfın huzurunda öyküsünü yazmam için özendirmeye çalışması koltuklarımı kabartıyordu. Birçok defa işittiğim benzer tümceleri uzun süre aklımdan çıkmadı. Böyle bir öykü yazmak hâlâ geçer aklımdan; ama ne yalan söyleyeyim, yeterli cesareti kendimde asla göremedim.

Peki, neydi Şahmeran efsanesi ve neden insanlarımızı bu denli etkiliyordu?

Tarsus civarında çokça anlatılan efsaneye, Adana, Cizre ve Mardin’de de rastlanır. Geleneksel kültürümüzde o denli sevilmiş ki birçok varyantı oluşmuş. Öyle ki bu çeşitlenmenin örneklerine ulaştığımızda kolaylıkla ortak özellikler görebileceğimiz gibi farklılar da gözümüze çarpar.

Ortaklaştırarak özetlemeye çalışayım: Şahmeran’la muhatap olacak kişi yanlışlıkla onun yeraltındaki dünyasına girer ve gördüğü dünya karşısında şaşkına döner. Şahmeran’ın huzuruna çıkar. Şahmeran ona kötülük yapmayacağını, buna karşın onu yeryüzüne bırakamayacağını, burada konuk edeceğini söyler. Bu konuşmanın peşinden adamın konukluğu başlar ve uzadıkça uzar, birkaç yıl sürer. Bir süre sonra yeryüzündeki yaşamını, ailesini özleyen adam, Şahmeran’dan af dileyip kendisini özgür bırakmasını ister. Şahmeran kendisini gördüğü için vücudunun pul pul olacağını, dolayısıyla vücudunu kimseye göstermemesini öğütleyerek onu salar. Yeniden yeryüzüne çıkan adam eski yaşamına döner ve kimseye Şahmeran’ı gördüğünden bahsetmez. Uzunca bir zaman böyle geçer. Derken Tarsus varyantına göre hükümdarın kızı, Mardin varyantına göre hükümdarın kendisi ölümcül bir hastalığa yakalanır, tüm ülke hastalığa karşı seferber olur; ancak kimse, hastayı sağlığına kavuşturamaz. Hastayı iyileştirecek tek tedavi yöntemi vardır. Sihirle iç içe geçmiş bu yöntemde Şahmeran vücudundan alınacak bazı parçaların yenmesi (kaynatılıp içilmesinden de bahsedilir) durumunda hasta şifa bulacaktır. Ne var ki kimse onun yerini bilmez, bilse de söylemez. Böyle olunca onu görmüş kişilere odaklanır kötü kalpli vezir. Şahmeran’ı görenin belden aşağısının bir yılan gibi pulla kaplı olacağını bildiğinden tüm halkı hamama (ya da nehir kenarına) götürür. Vücudu pul pul olan kahramanımıza bu yöntemle ulaşır. Sözünü tutmaya çalışır adam, konuşmaz. Devamında zor, işkence devreye girer ve direnci kırılan adam, veziri Şahmeran’a götürür. Kimi anlatılarda sihirle Şahmeran mağarasından (hamamından) çıkarılır, kimisindeyse adam Şahmeran’ın ayağına gider. Sözünde duramayan insanların utancıyla sıkılarak durumu anlatır. Vücudunun şifalı olduğunu bilen Şahmeran bu durumun başına geleceğini de bilmektedir. Yine de uyarmadan edemez onu, sakın ola ki suyumdan ilk sen içme/yeme der. Bir diğer anlatıda üçe bölüneceğini bilen Şahmeran, sakın kuyruğumun kaynatıldığı kazandan içme/yeme der. Adamın Şahmeran için üzüldüğünü, ağladığını gören vezir güler, bir yılan için ağlanır mı, der. Şahmeran’ı sarayda öldürtüp üçe böldürür. Her derde deva olduğunu bilen vezir, asıl tesirin kendine etki etmesi için Şahmeran’ın suyundan içer/kuyruk etinden yer. Böylece oracıkta canından olurken hasta olan hükümdar ya da hükümdarın güzel kızı şifa bulur. İhanetiyle yılanların şahını ölüme sürükleyen kahramanımızsa yine Şahmeran’ın yüceliği, vefakârlığı ve zekiliğiyle kafasının kaynatıldığı sudan içerek ya da kafasından bir parça yiyerek diyar diyar dolaşıp şifa dağıtan Lokman Hekim’e dönüşür.

Şahmeran efsanesinde dikkatimi en çok çeken, beni en çok etkileyen yan, yılanların insansız bir dünyada mutlu mesut, barış içinde yaşarlarken bir insanın ihanetiyle önderlerini kaybetmeleridir. Dahası yılanların şahı Şahmeran o denli ileri görüşlü, akıllı ve iyi yüreklidir ki ihanete uğrayacağını, sonunda canından olacağını bile bile insanoğluna güvenir. Ölüme götürülürken dahi sağduyusunu yitirmeyerek kesinlikle hiçbir yılanın ölümünden haberdar olmamasını ister, yoksa dünyanın tüm yılanlarının insanlardan öç alacağını bilir.

Şahmeran efsanesinin ideal tipi insan değil, Şahmeran’dır. Üstelik bu ideal tip o kadar sevilmiştir ki ayrı bir sanat dalı gibi yaygınlaşmış, bazı yerlerimize de ad olmuştur.

Efsanelerin çağımızda günübirlik değer taşıyan görsel kültür karşısında tutunma şansı giderek azalsa bile yukarıda anlatmaya çalıştığım Şahmeran efsanesinde görüldüğü gibi efsaneler boş değildir. Bilgisayar oyunlarıyla, dizilerle büyütülen kuşaklarımız keşke efsanelerimizden haberdar olabilse… 

1 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş Dostum. Muğlak bilgilerimi netleştirmiş oldum sayende. Ellerine sağlık...

    YanıtlaSil