Nasıl
susulur? Bir şarkı var, dilime dolanmakla kalmamış, yüreğimi ılıtmış ve kim ne
derse desin –bazıları bu şarkıyı dinlememi salık veriyorlar- bu şarkının şimdilerde
ve yarınlarda dinlenilmesi, söylenilmesi gerektiğine inancım tam. Ancak hükmü
ağır, o şarkıyı söylemenin. (Şarkı burada “açık istiare” arkadaşım.) Uyaklarıyla,
benzetmeleriyle keyiflenmek, dilinde çevirirken kendinden geçmek gibi olmayacak
sonrası. Dadanacaklar başına, dudaklarından söküp almaya kalkacaklar. Önce
karanlıklar çökertecekler içine, yani iyice deneyecekler, becerebilirlerse aklına,
oradan yüreğine. Özünü mühürledinse, vazgeçilmez bir değer gibi ilmekledinse ancak
çekip alamayacaklar gönlünden.
1-
Karanlığa ancak aydınlıkla karşı konabilir; gelgelelim bu seçeneği seçersen
katı, ağır bir savaş her daim boşluğunu kollayacak senin. Şunu da bilesin ki, yollarını
bekleyen karanlıklar tahammül edemezler bir kibrit çöpünün ışığına bile.
2-
Karanlığa karanlıkla karşı konabilir. Konabilir mi? Bir çeşit aydın (“münevver”
dermiş daha eskiler) tarzı belki; ama konabildiği düşünülür. İşe ne derece
yarar, ruh için ne derece yararlıdır bilinmez; yine de yüzyıldır aydınların,
sanatçıların bu yolda sınandığı bilinir. Madem zordur karanlığa karşı koymak, o
halde birlikteliği, kararları birlikte alabileceğin insanlar için savaşmayı da göze
alacaksın. Dolayısıyla karanlığı karanlıkla alt etmek olası değildir; bir çeşit
züğürt tesellisidir olsa olsa. Kuramlarında bile sanat ajite etmemeli,
siyasetin dilini kullanmamalı diye başlanır ve giderayak dipsiz bir yılgınlık
edebiyatı sunulur okura. Ajite, siyaset dili tartışmaları neden çok yersiz gelmez
bana? Külliyatta yoktur çünkü dev yazarlar, çünkü dev yazarlar özgünlüklerini
korumazlar bunlar olmadan.
Peki,
edebiyat yollarında ilerlemek isteyen bu adam ne yapacak?
Onun
gönlü belki ruhundan (tin: ruhbilim terimi) daha karışıktır. Bilir, birlikten
güç doğduğunu, tek başına bir hiç olduğunu bildiği kadar. Ama yalnızlığı deli
gibi sever. İnsanların kırılgan yanlarını anlayamayacağını, dahası onu
törpülemeye uğraşacaklarını bilir. Tanıklıkları vardır. Böyle bir ortamda biraz
ondan biraz bundan der, savrulur da savrulur. Yeri gelir karanlığa karşı aydınlığın
safında flama taşır, yeri gelir bir kibrit çöpünü uzatmaz; ama ne karanlığa ne
de aydınlığın içindeki griliğe kesinkes boyun eğer. Aydınlıkta bir olmayı, bir
kalmayı hepsinden yeğ tutarak o şarkıyı en gür sesiyle söyler, üstelik kendi
gibi, kendi sesinden ve kendi yorumuyla söyler.