Hayal Kanatlı Gerçekler: Salih Bolat'ın Rüya Zamanı

    
    Özel bir şiir dünyası var Salih Bolat’ın, Yaşanan’ı yayımladığı 1983’ten beri giderek özgünleşen. Toplumsalla bireyselin iç içe geçtiği, gerçekle hayalin birleştiği, gerçekliği anlama yolunun şiirleştiği bir dünya. Öyle ki şair, tekdüze hayatımızın sığ, dayanılmaz, dayatılmış, zorlanmış, abartılmış gerçeklerini yontarak bize soluk kanalları açıyor. Rüya Zamanı’nı elimize almamızla heyecanla okumaya başlamamız ve çarpılmamız biraz da bundan. 

    bizi peşinden sürükleyen şafağın 
    getirip bıraktığı yerdeyiz… 

  İlk dizelerden de anlıyoruz ki Rüya Zamanı’nın şiirleri bir çırpıda kendilerini bırakmayacak. Şairin yıllar içinde giderek zenginleşen imgesel söylemini sindirmek için bazen dura dura okumamız bundan. Öyle olmasa boşuna “söylenmiş bütün sözlerin dışında gel / çatlamış kayanın sessizliğini susarak” der mi? 
    Kitabın ilk şiiri Zan, bu konuda epey yardımcı olabilir bize. 

    bir tay soğuk suya tutuyor alnını 
    yağmurlu bir avluya giriyor ışık 
    beni aydınlıktan ayıran şey bu olmalı 
    bu görüntü 
    bu zan. 

   Bir tür zan/sanrı anı ile başlayan “an” okur için bir görüntü cümbüşü. Şairin imge oluşturmada çoğunlukla somutluktan, özellikle görselden yararlandığını önceki eserlerinden biliyoruz. Burada da böyle. Bir tay elbette sıcacık ve okşanası alnını o soğuk suya tutunca buharlaşıyor görüntü. Aynaya hohluyor sanki biri. Bir tür büyülü an. Işığın yağmurlu bir avluya girdiğinde olacağı gibi. Ne tam ne çiğ bir aydınlık ne yağmur etkisi… Belki hiçbiri ya da düş. 
    Gerçekle hayalin iç içe geçtiği zamanların kitabı Rüya Zamanı. Bir yanıyla gerçeğin bir yanıyla hayalin ilmek ilmek örüldüğü büyülü şiir dünyasının en derininden sesleniyor şair. Bu yolda kırk yıla yanaşan şiir imbiği en titiz yol gösterici ona. 
    Şiirin sonraki parçası şairin şiir dünyasına aşina olsun olmasın okuru düşünmeye sevk ediyor. 

    bakışlarından boşalan aynada 
    açılan oyuk 
   hayvanların yaladığı kaya tuzu 
    bana kalan. 

   Şairin şiir gücünü besleyen kaynaklardan biri geçmişiyken aynada bakışları boşalan dost kişinin oluşturduğu onsuzluk oyuğu son iki dizede doğaya dönerek tamamlanıyor ve ‘zan’ rüya zamanını oluşturuyor diyebiliriz. En azından biz öyle düşündük. 
    Zamanın gerçekle hayal arasında akması, aşağıdaki dizelerde daha belirgin. 

    zamanı kırıp 
    ortaya çıkıyor 
    ışığın söylencesi. 

   Öyle çok şiir var ki dönüp yeniden bakmak, üzerine düşünmek, dostlara okumak için sağına soluna çeşitli işaretler koyduğumuz… Bunlar da gösteriyor, Salih Bolat’ın sözü ince eleyip sık dokuduğunu. 

    hiçbir bağlılık duymuyorum acının nedenine 
    çalılıklarda başlayan ay kulelerde sürerken 

    daha ne kadar bekleriz gökyüzünü 
    bilmiyoruz. 

    gecenin bizi bir dağa oyduğunu kimse bilmiyor. 

    biz hâlâ bir şimşeğe inanıyoruz, kendini parçalayan. 

  Gelgelelim şiirine kendi titizlik ayarında bir okur istiyor şair. Bunca emeğin, şiir düşünmenin sonunda muhatabının niteliğini düşünecek denli ince bir duyarlığa sahip. 

    sana her şeyi anlatabilmek için, bak kendimi nasıl yeniden 
    keşfediyorum. okunan bir vasiyetnameyi dinler gibi 
    dinleyeceksen, vazgeçerim anlatmaktan. dinle, kitabının 
    arasındaki kurutulmuş kuş seslerini dinler gibi! 

    Şairin imgeli dilinde kuş sesleri öteden beri sürerken doğa onda donuk bir görüntü, bir tuval yahut pastoral bir dolgu alanı değildir. Aksine bizi, dünümüz ve yarınımızla birlikte içine alan capcanlı bir izdir doğa. Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümü Söylence, ikinci bölümünün İz adını taşımasından hareketle bize de söylencenin izini keşfetmek düşer, yani doğayı. 
    Şairin bir tercih olarak görünenin şiirini yazdığını daha evvel de belirtmiştik. Şiirinin temeli olan imge onda anlamın görsel bir tasarımıdır. Bu tercihini kullanırken özellikle doğadan yararlanıyor, hele hele bitkilerden… Neler yok ki bunların arasında: birkaç gül, birbirine sokulmuş başaklar, ıhlamur ağacı, küçük mavi çiçekler, kır çiçekleri, zambak, gelincik, karanfil, orman, çam ağacı, kaktüsler, fesleğen, sazlıklar, çalılık, söğütler, siyah bir böğürtlen, tomurcuklar, ayçiçekleri, yaban otları, yaban mersini ağacı, çim, filizlenmiş soğanlar… Kitabın üçüncü bölümü Kızkardeşim Gülhatmi ve Diğerleri ise şairin çiçek bahçesi. O bahçede gülhatmi, incir, zakkum, begonvil, yasemin, manolya, nergis, ballıbaba, gelincik, sardunya, ortanca, ebegümeci, erguvan, papatya, hanımeli, çiğdem, kurumuş otlar var. 
    Evet, Rüya Zamanı’nda şair bizi, hayatımızın bıktıran gerçekliğine eklemlediği baş döndürücü doğanın ferahlığında hayal kanatları takarak başka bir zamana götürüyor.