karardı bulutların gölgesinde dün
önü sıra kayıp giden adımların çamuru
ökçelerin kaldırıma yumrukları
ağızlardan taşan dumandı
gürültüden ıssız bir akşamüstü
pusulu kalabalık onlardan yanaydı
arabalarından sıçrayanı
yukarıdan yağanı da
topuğuna çarpacak ökçelerin
çoğul solukların nefretini değil
hepsini delen sesini duyuyordu
o zaman gök yağıyordu üstüne
hoyrat sıcak yakıyordu omuz başını
demirin soğuğunu duymuyordu
dizindeki kardeş diziydi
peki ya ensesindeki nefes
hangisi şiirli hangisi küfürlüydü
ter ve tütün kokuyordu onlar
paçaları çamurla aydınlık
görmese de anlıyordu
aracın tavanı başını deliyor
karartılmıştı bulutların gölgesinde
peşi sıra geçip giden uğultulu günler
sancıların göbeğinde solunan o rüzgâr
önce boşluğa sonra özürlü vekillere çarpıyor
sözcüklerin aşka değenleriyle bezeli yeminler
sıklıkla yüzüne çarpıyor bir el
göğün çatladığını duyuyor
biliyordu yerin kaydığını
elin şekli yanağından aklına kazınıyordu
Zekâ fışkıran bir şiir! Bir baskın öncesi, baskın ve sonrası mıdır şiirde anlatılan... Ne derin, ne incelikli olmuş...
YanıtlaSilBeni şımartma dostum! Olaylar dediğin çerçeve içerisinde geçiyor. Derinliği, inceliği hakkında benim bir şey söylemem doğru olmaz sanırım.
YanıtlaSil