1: geçen ve kalan
buğusu akardı aynanın
camlar ıslatan durak başlarından
akşamın çatlaklarına
bulaşık kovaları ve su kapları
odalarla yıkanırdı yağmur
yoksunları
bozkır bakışlarını yalasa
birdenbire aklına düşerdi
şehveti çamurlu akan
rüzgâra karşı koyan
yağmurlarda açan adamdı
“adım Ali / hani benden evveli…”
sen denli yorgundu yaban
çukurlarına toprak oturmuş
ve ince kalemle yontulmuştu
iki adın kaldı senin
geçen ve kalan
geçip de kalanları saymadan
küllerinde savrulan bir yalan
sararmış otların gizinde akşam postası
2: ses
içlerinden güneş geçerdi ılık
sert bakışlı baykuşlar
katbekat yollar yokuşlar yerine
üzümlerden yansıyan ışık
dalların pütürlü kıvrımı
dizinin dibinde kımıltıları
arkada kavunların baygın salınışı
kardeş dişiyle sulanışı
ve tok sesleri tekerlerin
katırların terli yelesi
içte kopan içte kalan coşku
ona benzer bir türkü derinlerde
köyün büyüyen gürültüsü
çeşmeler boyu insan
insan boyu ses
… nefes
içleri düğümlenirdi baygın
griye çalan gölgeler şimdi
uzayan günlerin geceleri
ötelerde bir tıkırtı
gıcırdayan yaylar
elektriğin vınlaması
kımıltısı sineğin
omuz başında da örümcek
dilli, kıllı, sessiz, kara
büyüyen bacaklarıyla artan
duvarda ikilenip üçlenen
yatağın altından üstüne dörtlenen
gözleri cam kesiği
kesik bir nidayla çoğalan
bir acı etinden canına
acılı çıngırak sesi
ağlamaklı ses ya da sessiz
duvar boyu ses
… nefes