Yeryüzünde küçücük olmanın derdini tasasını asla ufacık
omuzlarımızdan atamıyoruz. Dilimiz aşınıyor ah etmekten, gönlümüz usanıyor
feryat etmekten. Kocaman dediğimiz göğsümüzü gere gere yürümenin özlemiyle
tutuşuyoruz her seferinde. Yazıktır ki, yeniden eskiye dönmenin yorgunluğuyla
yanıyoruz yine. Velhasıl hepi topu kısır bir döngü. Başladığımız yerde biten
acılı hıçkırıklardan örülü bir havuz dünyamız. Yanıyoruz, bir vakit sonra sönüyoruz.
Yanıyoruz, sonra yeniden sönüyoruz.
Yeryüzünde küçücük olmanın derdini tasasını omuzlarımızda
taşıyamıyoruz. Omuzlarımıza bir pamukçuk da konsa, bir demir halat da yüklense
bakışlarımız kararıyor. Bazılarımız sancıdan hareketsiz düşerken bazılarımız hangisinden
şikayet edeceğini bilemiyor. Görecelidir deyip geçiştiriyoruz, zevkler gibi acı
çekmenin de çeşitleri vardır diyoruz.
Gelgelelim ne aşkı, sevdayı ne derdi gamı biliyoruz. Ötede Leyla İle Mecnun okununca dalga geçiyor, Mesnevi okununca burun kıvırıyor, kavgaları
için canlarını verenlerin hikâyelerine kesinkes katlanamıyoruz.
Oysa etten ve kemikten bir varlığız. Altı üstü canlı bir varlık
olmanın sıradan sığlığındayız. Düşüncemizle var olmamız gerekirken düşüncemizle
kendimize yeni yeni tutsaklıklar inşa ediyoruz. Aklımızın enginlerini rastgele
bir kementle bağlayıveriyoruz, daha ilk küskünlüğümüzde.
Aklımıza gem vurunca yüreğimizin sakat kalacağını hiç
bilemiyoruz. Dolayısıyla aklımız yüreğimizin sevdalanışında ona özgürlük
ufukları açmaktan, bedeni, yüreği uçabilmekten aciz kalıyor. Sınırlandırılmış
bir haritanın dışını tanımayan gezgin, dünyayı ne denli tanımaktadır?
Sevmeye ayarlı yüreklerimiz ötekine nasıl sevgi besler? Özgürce
kanatlanamadıktan sonra, onu adamakıllı tanıyamadıktan sonra nasıl bir
olabilir? Bizden olmayanı, bize benzemeyeni, bizim gibi oturup kalkmayanı,
konuşmayanı ya da sözcüklerini bizimle aynı telaffuz etmeyeni, ayrı türküler,
şarkılar dinleyip söyleyeni, derisinin rengi farklı olanı, inanışını farklı
yaşayanı, inanmayışını özgün yaşayanı nasıl seveceğiz?
Sait Faik’i anarak bitirelim: “Bir insanı sevmekle başlayacak
her şey!”
sonu koskoca bir hiç olan dünyada, farklılıkları kabul etmekle başlayacak her şey, Üstad...
YanıtlaSilFarkın, farklılığın özgünlüğe çaldığını; mozaik olmadan harcın ahşap gibi dayanıksız olduğunu bir anlayabilsek...
YanıtlaSil