Van depreminin acılı tablosu nicedir
belleklerimizden çıkmıştı. Nasıl oldu da unuttuk? Acının belleklerimizde uzun ömürlü
yer kaplamasını, belki de basın yayın kuruluşlarının bölgeye gösterdiği
ilgisizlik engelledi. Unutturdular belki; ama unutma lüksünü kendimize ne hakla
yakıştırdık? Dolayısıyla ürettiğimiz, türettiğimiz her gerekçe, köhnemiş insanlığımıza
bahaneler bulmaktan başka işe yaramamaktadır.
Ne vakittir Van’ı düşünmediğimi fark
ettiğimde -ne yalan söyleyeyim- kötü niyetli bir oyuna getirildiğimi hissettim.
Üstelik yıkılan binalarla, ölen insanlarla değildi bu kadim kenti ve onun acılı
gerçeğini hatırlayışım. Çok daha başka nedenlerim vardı; her zamankinden farklı,
tercihen eğlenceli bir gün geçirmekti niyetim. Kısacası beynimin nöronlarının
ucundan bile geçmiyordu, Van. Birdenbire önümdeki sehpada Devlet
Tiyatroları’nın kent bültenini gördüm. Karıştırmaya başladım. Antalya,
İstanbul, Ankara Devlet Tiyatrolarından birer oyun turneye çıkmıştı. Derken
sonraki sayfalardan gözümün içine bakan oyuncuları gördüm: Tiyatro binaları
kullanılamaz hale gelen Van Devlet Tiyatrosu’nun oyuncuları. Araştırdım, uzun
süredir turnedeymişler. Hakkari’ye değin doğuyu karış karış dolaştıktan sonra
batıya açılmışlar. Bu uğurda teptikleri kilometreler bile fazlasıyla alkışı hak
etmiyor mu?
Tek perdelik oyun yaklaşık yetmiş dakika
sürüyor ve yetmiş beş dakika boyunca çevrilen dolaplara karnınızı tuta tuta
gülüyorsunuz. Oyuncular sahnede, her insanın içinde farklı ölçüde bulunan
iyilik-kötülük duygularını çatıştırırken size de dakikaların keyfini çıkartmak
ve gününüze anlam katmak kalıyor. Kendi adıma Aristo Arif’in oyun içindeki
hallerine, aforizmalarına ve Aristoluğa varış öyküsüne fazlasıyla güldüm.
Felaketlere karşı sanatın, tiyatronun
insanları nasıl diri tuttuğunu gözlerinizle görecek, bu başarılı oyunu coşkuyla
ayakta alkışlayacaksınız.