Gittiği yeri, gitmek zorunda kaldığı
için sevmeye çalışır insan. Yeni yaşamının önüne çeşitli engeller çıkacağını
bilmek çıldırtıcı azaplar verir içine. Araçtan indiğinde yaşadığı çelişik
duyguların dilleri olsa bir dokunup bin ah işitirsin. Daha tuhafıysa oralıların
bakışlarına katlanma duygusudur ve en kötüsü, en sevimsizi kuşkusuz budur.
Yadırgayan ifadeleri görmezden gelerek gereksinimlerini karşılayacağın mekânları aramaya koyulduğunda karşına
hep başka türlüsü çıkar. Bilirsin, alışmak zorundasın buraya, alışacaksın da;
ama alışma süreci ne kadar sürerse sürsün dayanılmazdır. Yabancılığını,
ceketini çıkarır gibi çıkaramazsın üzerinden. Oranın kokusuna, rüzgârına, huyuna ve suyuna alışmak,
kendini oralı hissetmek olduğuna göre daha zamanın vardır. Üstelik alışmayı
bazen hiç istemediğin de olur. İçinde bastırmaya çalıştığın asiliğin
hırçınlığını dizginlemek güçtür. Sanatın yumuşaklığına, anlayışına sığınır,
süreci geçiştirmeye çalışırsın. Sevdiğin şarkılardan, türkülerden destek alır,
günlerce onları dinlersin; daha önceden bağımlısı olduğun yazarları yeniden okur,
bazı tümceleri ezberine alırsın; sılanın özlemini yatıştıracak filmleri izler,
kahramanların yöntemlerine özellikle dikkat edersin. Çıkmazsın kolayca kabuğundan
dışarıya, el olduğunu hissetmeye. Yeni yaşamını oralılara dayatamayacağına ve
kalabalığın yerleşik yaşamını değiştiremeyeceğine göre sessiz kalır, pencereler
arkasından seyredersin yeni yaşam alanını.
Geldiğin günü anımsamak adamakıllı
canını sıkar, tadını bozar. Kesik yol çizgilerini, traversleri, köprüleri, yolları,
yılları lanetlemeye, göçebeliğine kahretmeye kalkmanın zamanı geçip gitmiştir
çoktan. Gitmek zorunda kalacağın yeni yeri düşünmenin yersizliği de içine
çökünce arafta kalmış Dante’ye dönersin. Kendini evinden ve kabuğundan dışarı
atmak dışında seçeneğin kalmamıştır.
Farklılığın törpülendikçe bazı
duyguların senden kopar. Heyecanın bile başkalaşır zamanla. Kendine
katlanamadığın günlerin kim bilir kaçıncısında çay içmek için insanların arasına
karışırsın da dilinde birdenbire şive taklidi yapmaya kalkan sözcükler belirir.
Şaşırmaya kalmaz, oralı birinin hoşnut gülücüğüyle kendindeki değişime boş verirsin;
çünkü artık yabancılığını hissetmeyeceksindir. Ekmek almak için fırına girdiğinde
dilin sana oyunlar oynamayı sürdürür. Fırıncı anlar sendeki değişimi ve ondan
sonra yabancı gözüyle görmez seni. Karışmaya değil, kaynaşmaya dönmüştür zaman.
Bazen insan gitmeye mecbur olur da, ona sevda türküsü eşlik eder. Yalnız bırakmaz, dilinden de eksik olmaz.Yoksa yalnız geceler, duvarlara, aynalara bakmakla geçmez.
YanıtlaSilO kadar çok kaynaştım ki farklı yerler, farklı insanlarla..Bilirim bu duyguyu ve çok derinlerde hissederim neler yaşadığımı o günlerde.
YanıtlaSilBazen gitmek zorunda kaldığın için sevdanı da türkünü de terminalde bırakman gerekir. İçin acır, için bağırır; çaresiz binersin otobüse. Öyle yolculukların ertesinde geride bıraktıklarını rüyalarında yaşatırsın.
YanıtlaSilBazen de gittiğin yerlerde öyle güzel insanları tanırsın ki derinlerinde bir yerlerde kaynayan umutlu sular tutunacağın binlerce dalı yaşatır.
ne kadar da güzel anlatmışsın, bir bakıma insanın çaresizliğini.
YanıtlaSilHocam Yabancılaşma temasını sanatsal bir dil kullanarak(anlaşılır olması çok önemli)
YanıtlaSilanlatmak ve hemde bu akıcılıkla tek kelimeyle harika fakat kendimce akıl vermek gibi olmasın sizden müsade isteyerek biraz kısa olması beni üzdü,biraz daha uzun olmasını dilerdim,Hocam gene de emeğinize ve kaleminize sağlık.Sizi okumak çok rahatlatıcı. Hocam saygılarla kendinize iyi bakın