Fazıl Say’ın
Akılla Bir Konuşmam Oldu adlı kitabı bir solukta okunuyor. Akıcı, sıcak
anlatımı, açıklığı böylesi önemli bir entelektüelde alçakgönüllülük ve içtenlik
gibi kişisel özelliklerle tamamlanınca ortaya sohbet ve deneme türlerine çalan
bir eser çıkmış. Alışılanın aksine Say, bu kitabı oluşturacak yazıları önceden
sosyal medya aracılığıyla paylaşıp bazı düzenlemelerle kitaplaştırmış. İyi de
yapmış; öyle ki hayranlarının, takipçilerinin merakını gidereceği, hoşlanacağı
akışkan bir kitap olmuş. Birkaç yerde kullandığı ifadeler ‘bozuk izlenimi uyandırsa’ bile henüz önsözde “yazar
iddiası olmayan bir müzisyenin, yoğun bir şekilde müzik ve fikir paylaşmaya
çalıştığı yazılardan oluşan bir kitap olarak görülmeli” sözlerini anımsıyorsunuz.
Kitap dört
bölümden oluşmakta: Dünyam, Yüzler, Şairlerim, Çocuklarım. Dünyam’da müzisyen
kimliğinden yola çıkarak yazdıklarını, Yüzler’de onda iz bırakanları, Şairlerim
ve Çocuklarım’daysa bugüne değin hayata bırakabildiklerini anlatmış.
Kitabın
baş tacı kuşkusuz müzik ve müzisyenler. Onların varlığını yadsımadan
baktığımızdaysa önemsenen isimlerin başında Ahmet Say geliyor. Birçok olay,
tanıklık, şair ve yazar onun varlığıyla anlam kazanmış.
“Şiir bütün yaratıcılıkların anasıdır bence”
(s.196) diyebilecek olgunluktaki Fazıl Say sıklıkla Nâzım Hikmet, Metin
Altıok, Cemal Süreya, Ahmed Arif, Edip Cansever, Ece Ayhan, Âşık Veysel Şatıroğlu,
Turgut Uyar, Can Yücel gibi büyük şairlerimizden söz açıyor. Önemli kısmı, çok
değerli anılardan oluşan bu değinileriyle benim edebiyat tutkumu sarmaladıkça sarmalıyor.
Çoğunu baba Say’ın sanat aşkıyla var ettiği bu toplantıları bir müzisyenin gözünden
doyumsuz bir film tadında seyretmek (evet, gerçekten film gibi) olağanüstü
keyifli. Diğer sanat türleri gibi müziğin de dilden doğduğunu, dilsiz müzik
yapılamayacağını, dilsizlik dönemlerinde yalnız birtakım anlamsız seslerin olduğunu,
dil sayesinde ezginin yolunun açıldığını bilen, kuramsal düşünebilen ve bunu
yoğunluğuyla yaşayan akıllı bir sanatçı Fazıl Say.
“130.000 yıl önce ilk insanların, tahtayla
taşlara vurarak ritim tutmasından, naralar atmasından, gök gürültüsünden korkup
müzik yapmasından günümüze varana kadar bu yolculuğun anahtarları nedir?
Müzikte üç ana unsur vardır:
Melodi
Armoni
Ritim.” (s.35)
Kitapla
ilgili o kadar çok not aldım, bunları çeşitli işaretlerle birbirine bağladım ki
bunların hepsine tek bir yazıyla değinmemin olanağı yok. Öyle ki müzikle,
sanatla, siyasetle ilgili çok sözü var Fazıl Say’ın. Keşke sanatlarını suskunluk içerisinde
geçiren tüm sanatçılarımız düşüncelerini onun gibi açıklıkla ve içtenlikle
ifade etseler de toplumsal kuraklığımız bir nebze olsa giderilse. Bu kuraklığa
inat, kitabında dışa vurduğu hiçbir birikmişinde –suskunlar topluluğu da dâhil-
kimseyi incitmemeye gayret etmiş. Öyle incelikli ki bu satırlarda isim verseydi bile (art
niyetli olmayan) kimsenin kırılacağına inanmazdım.
Toplum
olarak muhafazakârların, laik-Atatürkçülerin ve Kürtlerin (toplumsal kesimleri ayırmada
çok yöntemsiz bir bakış açısı bana kalırsa; yine de niyeti öyle iyi ki eleştirmek şöyle dursun, “bence de” diyesiniz geliyor)
barıştırılamadığı günümüzde güç sarhoşu muktedirlerin sosyal medyaya bile ayar
vermelerinden dem vuruyor. (Nasıl vurmasın, onun ‘Hayyam-retweeted’ davası hâlâ
çok taze. Ki başta ceza bile verilmişti) Tam da burada insanların sosyal
medyayı önceden bir tür dert dökme defteri (ömrün uzun olsun Adalet Ağaoğlu!)
olarak kullandıklarını, bugünse maalesef durumun değiştiğini anlatıyor. Kimse
topa girmiyor.
“İnsanlar düşüncelerini yüreklerine
gömdüler, en fazla aralarında konuşuyorlar. Sosyal medyada düşündüğünü yazmak
hayli azaldı. Çünkü insanlar hayatlarına büyük zararlar verebiliyorlar.” (s. 48)
Aklıyla
konuşabilen yürekli virtüözümüzün güzel tespitiyle bitireyim: “Çünkü doğa
mükemmel olmadığı için sanat vardır.” (s.130)
* Akılla Bir Konuşmam Oldu, Fazıl Say, Doğan Kitap, 20. baskı, İstanbul, Ocak 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder